Ölümle Dans: "Cadılar Bayramı Hikayesi"
Günümüzde çocukların kapı kapı dolaşıp “şeker mi şaka mı?” diye sorduğu, sosyal medyada “havalı mum konsepti” olarak karşımıza çıkan renkli bir kutlama. Ama perdeyi biraz araladığımızda, bu gecenin aslında ölüm, doğa ve insanın karanlıkla pazarlığı üzerine kurulu kadim bir hikâye olduğunu fark ediyoruz.
Karanlıkla Pazarlığın Başlangıcı
Halloween’in kökleri, yaklaşık iki bin yıl önceye, Keltlerin Samhain festivaline uzanıyor. Samhain, hasat mevsiminin sonunu ve kışın başlangıcını simgeliyordu — yani doğanın ölüme geçtiği zamanı. Kelt inancına göre 31 Ekim gecesi yaşayanlarla ölülerin dünyası arasındaki perde incelir, ruhlar yeryüzüne dönerdi. Halk, bu ruhları yatıştırmak ve kendilerini korumak için ateşler yakar, postlar giyer, kurbanlar sunardı.
Bugün “kostüm giymek” dediğimiz şey, aslında o dönemde hayatta kalma stratejisiydi: Ruhlar seni tanımasın diye kılıktan kılığa girmek…
Roma’dan Hristiyanlığa Uzanan Dönüşüm
Romalılar Britanya topraklarını ele geçirdiklerinde, “ölü anma işi bizde de var” diyerek kendi festivalleri Feralia (ölüler için) ve Pomona’yı (meyve tanrıçası) Samhain’e eklediler. Pomona’nın sembolü elmaydı — bu yüzden bugün hâlâ “elma yakalama” oyunları oynanmaktadır.
- yüzyılda sahneye Hristiyanlık çıktı. Papa III. Gregorius, pagan ritüellerini “parlatmak” için 1 Kasım’ı Azizler Günü (All Hallows’ Day) ilan etti. Bir önceki gece ise All Hallows’ Eve, zamanla “Halloween” adını aldı. O dönem halk “souling” geleneğiyle ev ev dolaşıp ölüler için dua karşılığı yiyecek topluyordu — yani trick or treat’in atası, aslında “şeker için dua etme” ritüeliydi.
Kapitalizmin Tatlı Dokunuşu
1920’lerde Amerika’da belediyeler vandalizmi önlemek için çocuklara kostüm partileri düzenledi; 1950’lerdeyse şeker markaları bu günü “ölü anma”yı pazarlama fırsatı olarak gördü. Kapitalizm, ölülerden bile vergi alabilecek kadar yaratıcıydı. Böylece Halloween, kısa sürede globalleşti.
Artık ruh çağırmak yerine influencer çağırıyoruz, mum yerine ring light yakıyoruz.
Ölümle Barışmanın Farklı Yüzleri
Ama ölüleri anma geleneği sadece Keltlerde yoktu. Meksika’daki Día de los Muertos (Ölüler Günü), ölümle yüzleşmenin en renkli, en estetik hali. Halk, ölen yakınlarının ruhlarının geri döndüğüne inanıyor ve onların sevdikleri yiyecekleri, içecekleri, eşyaları evlerine koyuyor. Mezarlıklarda müzik çalıyor, dans ediliyor.
Bizim gibi kültürde ölüye saygı amacıyla “mezarlıkta sessiz ol” denilirken, orada “yüksek sesle yaşa, ölüm bile duysun” deniyor.
Japonya’da Obon Festivali var — her yaz, ataların ruhlarını karşılamak için lambalar yakılıyor. Hindistan’da Pitru Paksha döneminde ölüler için pirinç ve su sunuluyor. Çin’de Qingming Festivalinde mezarlar temizleniyor, ruhlar için kağıttan para yakılıyor.
Kısacası, dünya ölülerini unutmuyor; kimisi dua ile, kimisi dansla, kimisi mumla anıyor.
Ölümle Yüzleşmekten Kostümle Kaçmaya
Tüm bu ritüellerin ortak noktası, ölümle kavga etmek yerine onunla pazarlık yapmak. İnsanlık, yüzyıllar boyunca “ölümle yüzleşmek”ten “ölüme kostüm giydirmek”e geçti.
Halloween de bu dönüşümün Batı versiyonu: Ölümü anmıyoruz, onunla dalga geçiyoruz. Keltlerin ruhları yatıştırmak için yaktığı ateş, bugün balkabağının içine sıkıştırılmış bir muma dönüşüyor.
Aslında Halloween, modern insanın ölüm korkusunu makyajla kamufle etmesidir. Ruhlardan korkan Keltler vardı; şimdi kredi kartı ekstresinden korkan bizler varız. Ama Halloween hâlâ işe yarıyor: Hem ölümü hatırlıyoruz, hem de onunla dans diyoruz.
🕯️
Mywave için ise bu dönem bir bayram değil, sadece ışıkla karanlığın dengesine dokunan bir sembol.
Bizler inançlara saygı duyarak, hayatın ritmine küçük bir jestle eşlik ediyoruz…
